Author: Fuat Kayapınar

İklim değişikliği karşısında tüketici beklentilerindeki değişim, Avrupa’nın öncülük ettiği karbonsuzlaşma politikaları ve tüm bunların küresel ticarette yarattığı etkiler, şirketler için gelecekte yepyeni bir yol haritasını zorunlu kılıyor. Şirketler açısından baktığımızda bu kritik yol haritasının en önemli bileşenlerinden biri ESG (Environmental, Social, Governance) yani Çevresel, Sosyal, Yönetişim kavramı olarak karşımıza çıkıyor. Söz konusu yaklaşım, şirketlerin iklim değişikliğine karşı faaliyetlerinde karbon emisyonunun azaltmasını ve sıfırlamasını içerirken, aynı zamanda ticaretin çevresel, sosyal ve yönetişim başlıkları doğrultusunda yeniden yapılandırılmasını öngörüyor.

Geri dönülemez noktanın kıyısında hayati bir adım

Avrupa Parlamentosu’nun 24 Haziran 2021 tarihinde onayladığı ve “Yeşil Mutabakat” adı verilen iklim yasasına göre, AB ülkeleri karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar en az yüzde 55 azaltmayı, 2050 yılına kadar ise karbon nötr olmayı hedefliyor. Üstelik bu önemli hedefler yalnızca AB ülkelerini kapsamıyor, o ülkelerle ticari ilişkileri bulunan şirketleri/ülkeleri de kapsıyor. Hâlihazırda uygulanmakta olan Emisyon Ticaret Sistemi’nin genişletilmesiyle uygulamaya alınacak olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM), hem AB sanayisinin süreç içerisinde rekabet dezavantajı yaşamasının önüne geçmeyi hem de AB dışı işletmelerin/ülkelerin de benimsenen hedeflere yönlendirilmesini amaçlıyor.

Yeşil Mutabakat içerisinde önemli yere sahip olan ESG – Çevresel, Sosyal, Yönetişim kavramı, şirketlerin daha şeffaf, toplumsal fayda odaklı, çevreye duyarlılığı ve sürdürebilirliği hedef alan politikaları benimsemelerini gerektiriyor. AB ülkelerinde faaliyet gösteren şirketlerin AB Yeşil Mutabakatına uyum için kurumsal ve finansal dönüşüm faaliyetleri hız kazanmış durumda. İşin dikkat çekici yönü ise her ne kadar şirketlere ve yatırımcılara ek maliyetler getirse de ESG uyumlu şirketlerin karlılıkları istikrarlı bir şekilde artıyor. Bu durumun temelde birkaç nedeni var ve en önemlilerinden biri olan teknolojik dönüşüm kısmına yazımızın ilerleyen bölümünde değineceğiz.

Çevresel zemin üzerine inşa edilen finansal yapı

Yeşil Mutabakatın küresel ticaret sistemindeki doğrudan etkilerinden biri finansmana erişim konusunda yaşanacak. Çünkü birçok önde gelen finans kuruluşu ve eş zamanlı olarak yatırımcılar, şirketlere finansal kaynak sunarken ESG skorları belirleyici olacak. Yüksek ESG skoruna sahip olan yani sürdürülebilirlik ekosistemi içerisindeki adımları hayata geçiren şirketler, finansal kaynaklara ve diğer bir takım desteklere erişimde öncelikli olarak konumlanacak. Bu uygulamanın şimdiden hayata geçmeye başladığını eklemek gerekiyor. Yeşil Mutabakat, sadece üretim yapan şirketleri kapsamıyor; madencilik, kara ve deniz taşımacılığı, tarım gibi birçok öncelikli sektör de kısa ve orta vadede Çevresel, Sosyal, Yönetişim kavramını süreçlerine entegre edecek. Bu nedenle şirketlerin öncelikle Yeşil Mutabakat’ı tüm yönleriyle anlaması ve daha sürdürülebilir ekonomilere geçişten elde edilecek faydaları en üst düzeye çıkarmak için gereken organizasyonel becerilere ve süreçlere sahip olmaları önem taşıyor.

Konu ülkemizde de hem karar alıcılar hem de özel sektör tarafından yakinen takip ediliyor. 16 Temmuz 2021 tarihli Resmi Gazete’de, 2021/15 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi olarak yayımlanan “Yeşil Mutabakat Eylem Planı”, 9 ana başlık, 32 hedef ve 81 eylem ile devam ediyor. İlgili bakanlıklarda oluşturulan çalışma grupları ve özel sektör, eş güdüm halinde sürecin sağlıklı bir şekilde işlemesi için görev yapıyor. İşin teknolojiye temas eden kısmına geçmeden önce son bir veri aktaralım; iklim finansmanı son on yılda istikrarlı bir şekilde artarak 2019/2020’de 632 milyar ABD dolarına ulaştı. 2030 yılına kadar uluslararası kabul görmüş iklim hedeflerine ulaşmak ve iklim değişikliğinin en tehlikeli etkilerinden kaçınmak için yıllık iklim finansmanında en az yüzde 590’lık bir artış gerektiğini vurgulanıyor. Bu rakamlar konunun ekonomik boyutuyla ilgili önemli fikir veriyor.

Şirketler, karbon salınımını azaltmada teknolojiye güveniyor

Şirketlerin Çevresel, Sosyal, Yönetişim hedeflerine paralel olarak atmaları gereken birçok adım olduğundan bahsettik. Bunları gerçeğe dönüştürmek içinse başlı başına bir strateji yönetimi ve dönüşüm yeteneğine ihtiyaç duyuluyor. İşte teknoloji bu noktada vazgeçilmez ve kaçınılmaz bir enstrüman olarak karşımıza çıkıyor.

Danışmanlık şirketlerinin yaptığı araştırmalarda, şirketlerin yatırım planlarını kurgularken ESG’yi artık çok kritik bir faktör olarak değerlendirdikleri görülüyor. Uluslararası danışmanlık şirketi Ernst & Young’ın yakın zamanda yayınladığı Endüstrilerin Geleceği Araştırması’nda da benzer bir sonuç dikkat çekti. Buna göre, Türkiye’den de 73 şirketin yer aldığı ve toplam bin 325 şirketin dâhil olduğu araştırmada, katılımcıların yüzde 76’sı, gelişen teknolojilerin, organizasyonlarının karbon salınımını azaltmada kritik rol üstlenebileceğine inandıklarını ortaya koydu.

İşletmeler, yeni nesil teknolojilerin kendilerine sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda önemli katkılar sağladığını belirtiyor. Bu katkılar arasında, enerji tüketiminin azaltılması listenin başında gelirken, iyileştirilmiş sürdürülebilirlik ölçümü ve planlama da ilk sıralarda yer alıyor.

İşletmelerin 5G ve IoT stratejilerinin bu yıl daha çok büyüme odaklı olması dikkat çekiyor. Araştırmaya katılanların yüzde 30’u, “mevcut iş modellerini elden geçirmenin” IoT harcamalarının önemli bir itici gücü olduğunu belirtiyor.

5G ve IoT teknolojileri hedefleri daha ulaşılabilir kılacak

Yeşil Mutabakat ve beraberinde getirdiği ESG gibi yaklaşımlar, sektör ayırt etmeksizin teknolojik altyapı tesisinde daha proaktif stratejileri gerektiriyor. Bu anlamda hâlihazırda verimlilik ve sürdürülebilirlik başta olmak üzere önemli avantajlar sunan 5G ve IoT teknolojileri, ilerleyen süreçte her şirketin başlıca yatırım alanlarını oluşturacak. İnsanı, makineyi, ağ teknolojilerini, veriyi ve yazılımı bir araya getiren sistemler, şirketlerin ve nihai olarak insanlığın hedeflerine ulaşmasında itici bir güç haline geliyor. Bu güç, tüm sektörler ve faaliyet alanları üzerinde hızlı bir dönüşüm ve gelişim olanağı yaratıyor.

İnsanlık, karşı karşıya kaldığı krizleri aşarken akıllıca çözümler geliştirmeyi tercih etmeli. Kaynakları korurken küresel ihtiyaçların karşılanması, uygarlığın sürdürülebilirlik kavramı üzerinden yükselmesi tüm insanlığın olmazsa olmazı haline geldi. Faaliyetlerimizi yönetirken veriyi doğru kullanmak, yazılım, donanım ve makineler arasında kusursuz bir ekosistem oluşturmak, kurumsal ve insani hedeflerimizi daha yakın kılmamızı sağlayacak.

Andasis, daha verimli ve sürdürülebilir üretim için endüstriyel çözümler geliştiriyor

Biz, Andasis olarak ülkemizin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmasında gereksinim duyduğu endüstriyel haberleşme teknolojilerini yüzde 100 yerli olarak geliştiriyor ve üretiyor; sahip olduğumuz derin mühendislik yetenekleriyle son derece esnek ve kurumsal yapıya özgü çözümler sağlıyoruz.

ESG süreçlerinde doğru teknoloji ihtiyaçlarını belirlemek, etkin stratejiler üzerinden sürdürülebilirlik ve verimlilik hedeflerinizi gerçeğe dönüştürmek için endüstriyel çözüm ekibimizle iletişime geçebilirsiniz.

Özet

5. nesil ve ötesi kablosuz iletişim ağlarında fiziksel katman güvenliğini sağlamak zorlu bir konudur. Burada; Seyrek Kodlu Çoklu Erişim (Sparse Code Multiple Access, SCMA), fiziksel katman güvenliğini doğrudan sağlamaktadır. Farklı fiziksel kanallar farklı kodlar ile şifrelendiği için, bu kodların ana kod matrisi olmadan çözümlenmesi mümkün değildir. Bununla birlikte SCMA literatüründe; son kullanıcılar, baz istasyonları ve çekirdek ağ olmak üzere üç alt alanda karşılaşılan farklı güvenlik zorluklarına ilişkin çok az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu nedenle, SCMA ile kaynak atama yöntemi için iki önemli araştırma sorusu bulunmaktadır: 1. Atanan kod çizelgeleri, son kullanıcının Bit Hata Oranını (Bit Error Rate, BER) nasıl etkiler? 2. Bir sinyal bozucu veya gürültünün varlığında kodlar son kullanıcılara nasıl atanmalıdır?

 

 

Biz bu makalede, yukarıdaki araştırma sorularının ancak bazı yeni paradigmaların birlikte kullanılmasıyla aşılabileceğine inanmaktayız. Bu paradigmalar; Yazılım Tanımlı Radyo (Software Defined Radio, SDR), Yazılım Tanımlı Ağ (Software Defined Network, SDN), ve Ağ Fonksiyonu Sanallaştırma (Network Function Virtualization, NFV) olarak tanımlanmaktadır. Burada, alınan güç bölü aşırı yükleme oranı ile hesaplanan yeni bir servis kalite parametresi (phi) ile kod ataması yapılmaktadır. SDN/NFV kontrölünde koşturulan phi tabanlı kod atama algoritması kullanıcıları isteklerine göre önceliklendirir, ve fiziksel katmandaki baz istasyonunun Barış, Normal, ve Savaş durumları arasındaki geçişini yönetir. Böylece; baz istasyonunun OpenFlow yönlendirme tablosunda, fiziksel katman güvenliği ek bir işleme gerek kalmadan şifrelenmiş kodların kullanımı sayesinde kolayca sağlanır. Önerilen sistemin performans çıktılarına göre, aynı bit başına enerji bölü gürültü oranında ve farklı yük durumlarında, aynı BER değerleri gözlemlenmektedir. Önerilen sistem ile BER değerleri %150 yük oranına göre oluşturulmuş ana kod çizelgesi kullanıldığında, %200 yük oranına göre oluşturulmuş çizelgenin kullanımına göre daha düşük gözlemlenmektedir. Önerilen sisteme göre; bir eMBB kullanıcısına atanmış olan kod çizelgesi ile bir URLLC ve iki mMTC kullanıcısına daha hizmet verilebilmektedir.

Makalenin tamamına linkten ulaşabilirsiniz: https://ieeexplore.ieee.org/document/10064135

Ekonomik ve jeopolitik olayların gölgesinde geçen 2022 yılı, aynı zamanda bilgi teknolojilerinde de önemli gelişmelere sahne oldu. Bu anlamda 2023 yılı, 5G’nin teknolojik ve ekonomik anlamda çok daha ön plana çıktığı bir yıl olacak. 5G teknolojisinin bu denli derin bir etkiye sahip olmasının nedeni, dijitalleşmenin gerektirdiği altyapıya yanıt verebilmesi, dolayısıyla ekonomik olarak da çok ciddi bir avantaj sağlaması.

Önceki nesil telekomünikasyon teknolojileri, 5G’nin sunduğu yüksek bağlantı hızı, düşük gecikme süresi, yüksek bant genişliği ve güvenlik gibi ihtiyaçların çok gerisinde kalıyor. Bugün sıkça gündeme gelen otonom cihazlar ve yapay zekâ gibi gerçek zamanlı operasyonlar, 5G ile daha uygulanabilir kılınacak. Böylelikle nesnelerin internetinden bulut teknolojisine kadar büyük gelişim potansiyeli barındıran alanlardaki ivmelenme artacak.

5G teknolojisinin ardındaki ekonomik katma değer ise muazzam seviyede. Teknolojiye daha erken geçen ülkeler, söz konusu ekonomik katma değerden daha fazla pay alıyor ve rekabet avantajı sağlıyor. 5G’ye geçen ülkeler, daha şimdiden milyarlarca dolarlık ekonomik girdi sağlamış durumda. 5G ile endüstriyel süreçlerle kaydedilen verimlilik ve hız, yeni uygulamaların entegrasyonunda sağlanan avantajlar, bunların dış ticarete olumlu yansımaları gibi etkenler, belirtilen ekonomik girdinin her geçen gün artmasına zemin oluşturuyor. İmalat endüstrisi, lojistik, perakende, telekomünikasyon ve daha birçok sektör, 5G’nin getirdiği ve getireceği altyapı fırsatlarından doğrudan fayda elde ediyor. Bu sektörlerin, ülkemizin ekonomik potansiyelinde önemli paya sahip olduğunu hatırlamakta yarar var.

Avrupa ülkelerinin büyük kısmı, Amerika, Kanada, birçok Uzak Doğu ve Güney Amerika ülkesi 5G teknolojisini kullanmaya başladı. Rusya ve diğer bazı ülkeler 5G altyapılarını hazır hale getirirken, Türkiye’de ise altyapı geliştirme ve ihale süreci henüz devam ediyor.

2023, 5G’ye geçişte Türkiye adına kritik bir yıl. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, geçtiğimiz yılın Temmuz ayında 5G ihalesinin 2023 yılında yapılacağını açıklamıştı. Bu konuda birtakım belirsizlikler olsa da sürecin hızlı bir şekilde ilerlemesi büyük önem taşıyor. Zira zaman ilerledikçe hem ekonomik hem de teknolojik bakımdan rekabet avantajı negatif etkileniyor, erteleme maliyeti yıldan yıla yükseliyor.

Andasis, ülkemizde 5G’ye geçişte yerli altyapıların kullanılması adına Ar-Ge çalışmalarını sürdüren şirketlerden biri. 5. nesil mobil teknolojinin altyapı gereksinimleri için donanım ve yazılım tarafındaki yetkinliklerini destekleyen Andasis, önemli mesafe kat etmiş durumda.

Elektrifikasyon, mobilite gibi uygulamaların araç üretiminde belirleyici bir noktaya gelmeye başladığı günümüzde, bağlantılı ve otonom sürüş teknolojilerine olan gereksinim giderek artıyor. Andasis, yerli olarak geliştirdiği haberleşme teknolojileriyle ülkemizde bu alandaki ihtiyaçlara uluslararası standartlarda çözüm sunuyor.

Son dönemde başta lojistik operasyonlar olmak üzere çok farklı kullanım alanları için yeni nesil araçlar tasarlanıp üretiliyor. Bu araçların parçası oldukları operasyonlarda en verimli şekilde kullanılabilmesi, sürücüleriyle, operasyon merkezleriyle, diğer araç ve cihazlarla haberleşmeleriyle mümkün olabiliyor. Andasis Telemetri Sistemi, haberleşmeyi uçtan uca yöneterek süreçlerin her noktada kontrol edilebilmesini sağlıyor.

ANDASİS TELEMETRİ SİSTEMİ NELER SUNUYOR?

Andasis Telemetri Sistemi’nin omurgasını, yazılım, sistem ve donanım tasarımı tamamen Andasis tarafından geliştirilen Telemetri Modülü oluşturuyor.

Telemetri Modülü, dâhili veya harici sensörlerden alınan verilerin anlık ve güvenli olarak merkezi sistemlere iletilmesini sağlıyor. Cihaz, verileri kendi sensörlerinden topladığı gibi araca ait olan sensörlerle de iletişim halinde olup araç tarafından toplanan verileri de iletiyor.

 

Telemetri Modülü’nün diğer özellikleri şu şekilde sıralanıyor:

  • Hata takibi ve raporlama amacıyla cihazın motor kontrol ünitesi ve diğer elektronik modül verileri izlenebiliyor.
  • Cihaz müşteri isterlerine göre farklı konfigürasyonlarda ve opsiyonel donanımlarda çalışabiliyor: Telemetri Modülü, mobil olarak 2G/3G/LTE/4G ve 5G uyumlu olarak çalışıyor. Bu da anlık iletim yapabilecek kadar hızlı veri iletimi sağlıyor. Bu anlık yayınlar sayesinde müşteri, sahadaki aracına anında gerekli müdahaleleri ve iyileştirmeleri yapılabilir hale geliyor. LTE yayın ile sadece Broadcast yapabiliyorken, NR Yayın ile Broadcast, Groupcast ve Unicast iletişim kuruluyor. Bu ise müşterinin yayın alanını ve iletişim kabiliyetini artırıyor.
  • Cihazda, Linux Operating System kullanılıyor; böylelikle müşteri tarafına kolay bir kullanım sunuluyor.
  • Network altyapısı olarak VLAN, QoS ve Load Balancing kullanılıyor.

TEKNOLOJİNİN GIDA KRİZİ

Bunlardan biri olan çip krizi, teknolojiyle bağlantılı olsun olmasın her sektörün direkt ya da endirekt şekilde etkilendiği küresel bir gündem olma özelliğini sürdürüyor. Başlangıcı Codiv-19 ile ilişkilendirilen ancak öncesinde de sinyallerini vermeye başlayan çip krizi, bir bakıma “teknolojinin gıda kıtlığı” olarak nitelendirilebilir. Zira üretilen her cihazda kullanılan çipler, arz-talep dengesindeki bozulmayla birlikte üreticilerinin sınırlı olması, talep değişiminin hızlı karşılanamaması, hammadde eksikliği gibi etkenlerin bir araya gelmesiyle her sektörden üreticiyi zor duruma düşürüyor. Şirketler, çevik yönetim uygulamaları, yeniden üretim planlamaları, iş modeli revizyonları gibi önlemlerle süreci yönetmeye çalışıyorlar. Ancak hem çip üreticilerinin yaptığı açıklamalar hem de talebin seyri göz önüne alındığında çip krizinin 2023 yılına sarkacağı, bazı ürünlerin üretim süreçlerinde aksamalar yaşanabileceği ve fiyat artışlarıyla karşı karşıya kalınabileceği değerlendiriliyor.

5G GELDİ, GELECEK…

Andasis’in de ülkemizdeki altyapı çalışmaları için kendi teknoloji ve sistemlerini geliştirdiği 5G teknolojisi veya beşinci nesil telekomünikasyon ağı, barındırdığı birçok fırsatla birlikte yaygınlaşma adımlarının henüz başında yer alıyor. Bağlantıya duyulan büyük taleple birlikte küresel çapta büyük bir gereklilik haline gelen 5G için altyapı ve dönüşüm çalışmaları devam ediyor.

Ülkemizde mobil operatörlerin “5G İletişim Teknolojileri Kümelenmesi”ne katılımıyla başlatılan ve TÜBİTAK tarafından desteklenen “Uçtan Uca Yerli ve Millî 5G” projesi doğrultusunda, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu Haziran 2022’de 5G teknolojisiyle ilk bağlantıyı gerçekleştirmişti. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından açıklanan plana göre, 5G için 2022’nin sonlarına doğru ihale yapılacak ve Türkiye’nin ilk 5G hizmetleri 2023 yılında operatörler tarafından verilmeye başlanacak. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’daki bazı ülkelerde 5G teknolojisi hâlihazırda kullanılmaya başlandı.

Bireylerin ve kurumların bağlantıya olan talepleri arttıkça 5G’ye duyulan ihtiyaç daha belirgin hale geliyor. Bu durum her zamankinden daha fazla veri transferi gücü gerektiriyor. 5G söz konusu ihtiyacı karşılamakla birlikte barındırdığı ultra yüksek bağlantı hızı ve devasa bant genişliği ile Yapay Zekâ (AI), Nesnelerin İnterneti (IoT) ve Genişletilmiş Gerçeklik (XR) gibi ultra düşük gecikmeli bağlantı gerektiren her uygulamayı daha erişilebilir kılacak.

İSTİHDAM SORUNU VE NİTELİKLİ İNSAN KAYNAĞI ÖNE ÇIKIYOR

Büyük oranda yüksek teknolojili sistem ve cihazlar üzerinde ilerleyişini sürdüren telekomünikasyon sektörü, işin arka planında iyi eğitimli, donanımlı ve tecrübeli insan kaynağına her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyor. Durum dünyada olduğu gibi ülkemizde de son derece belirgin hale geldi. Ülkemizdeki uygulamalara baktığımızda yazılım, donanım ve sistem alanında uzmanlaşmış çalışanların yoğun talep gördüğü ancak bunlardan önemli bir kısmının kariyerlerinin devamı için yurtdışını tercih ettikleri görülüyor. Çalışma şartları, maaş beklentileri ve çeşitli yan haklar konusunda ülkemizdeki şirketler yıl içerisinde iyileştirmeler gerçekleştirse de, iyi yetişmiş insan kaynağı eksikliği sektör düzeyinde sıkça dile getiriliyor.

Başta üniversitelerin ilgili bölümleri olmak üzere eğitim sisteminde bugün ihtiyaç duyulan, gelecekte çok daha fazla ihtiyaç duyulacak olan insan kaynağının yetiştirilmesi için projeler geliştirilmesi gerekiyor.

SİBER GÜVENLİK DEĞİŞMEZ BAŞLIKLAR ARASINDA YERİNİ KORUYOR

Yapılan araştırmalara göre ölçeklerinden bağımsız olarak işletmelerin siber güvenlik açıkları nedeniyle uğradığı kayıplar günden güne artıyor.

Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler siber tehditlerle başa çıkmak için yeterli hazırlığa ve bilgi birikimine sahip değiller. Bu durum saldırganların iştahını kabartırken iş ve gelir kaybına yol açan DDoS saldırıları, fidye yazılımlarını da içeren kötü amaçlı yazılım saldırıları bu şirketleri finansal açıdan zor durumlara düşüyor. Yine araştırmalara göre KOBİ’lerin yüzde 75’i son üç yılda siber saldırıların arttığını doğruluyor. Etki alanı genişleyen ve kritik olan siber saldırılar karşısında KOBİ’ler saldırı tehlikesini yönetecek iç güvenlik teknoloji kaynağı bulma ve personel boşluğunu doldurmakta zorlanıyor. Finansal hizmet kuruluşları hackerlerin bir numaralı hedefi olmayı sürdürüyor. Son bir yılda veri ihlali yaşayan şirketlere bunun maliyeti ise 2,19 milyon dolar seviyelere ulaşmış durumda.

TELEKOMÜNİKASYONDA ÖNE ÇIKAN DİĞER ÖNGÜRÜLER:

· Wi-Fi 6 cihazları satışı, 5G cihazlarını büyük bir farkla geride bıraktı ve önümüzdeki birkaç yıl boyunca da bu trendin devam etmesi bekleniyor.

· Giyilebilir teknolojilerin sağlıklı yaşam özelliklerinin ön planda olması ve dünya çapında 320 milyon tüketiciyi kapsaması öngörülüyor.

· Spor medyası için NFT’lerin 2 milyar ABD dolarından fazla işlem elde etmesi bekleniyor.

· Oyun konsolları 50. yıl dönümünde rekor bir gelirle öne çıkıyor. Konsol oyuncusu başına elde edilen gelirin, mobil ve PC oyuncularını önemli ölçüde geride bırakarak farkı açacağı bekleniyor.

· Abonelikle hizmet alınan video servislerinde (SVOD), dünya çapında pazar başına yüzde 30 oranında bir kayıpla, 150 milyon ücretli aboneliğin iptal edileceği tahmin ediliyor.

Yeni bir durumun veya gelişmenin kişiler ve toplumlar üzerindeki etkisi, bireyin onu yorumlama yeteneği/kapasitesi ile yakından ilişkilidir. Kitle iletişim araçlarıyla ivmelenen, sosyal medya ile doruk noktasına ulaşan bilginin dolaşım hızı, çoğu zaman bireylerin/toplumların onu yeterince işleyebilmesine olanak tanımayacak kadar yüksek hale geldi.Bu noktada güncel örneklerde de gördüğümüz üzere bilginin silikleşmesi, formunun, içeriğinin deforme olması gibi sonuçlara şahit oluyoruz.

Bilgi kaynağının güvenilirliğinin sorgulanamaması, bireylerin kendi bakış açılarına göre bilgiyi yorumlaması ve daha birçok nedenle özellikle sosyal medyada hızla yayılan bilgiler, gerçekliğin dahi farklı algılanmasına neden olabiliyor. Gerçeğin göreceli hale gelmesi herkes için bir sorundur. Gerçek, olduğundan daha farklı bir forma girdiğinde toplumsal yansımaları var olmayan bir gerçeklik üzerine şekillenecektir. Yaklaşık yedi sekiz yıldır sıkça duyduğumuz ve son derece popüler hale gelen ‘Post-Truth’ kavramı, bu durumu açıklamak üzere ortaya atılmıştır.

Kavram, ‘var olanın’ belirli fikir, düşünce ve politikalar doğrultusunda kurgulanabildiğini işaret etmesi bakımından çok önemli. Çünkü bugün her birimizin parçası olduğu devasa ağ, barındırdığı fırsatlar kadar tehditleri de beraberinde getiriyor. Bireyler, şirketler, toplumlar ve hatta uluslar gerçekliğin silikleştiği ya da kurgulandığı noktada sayısız sorunla yüzleşmek zorunda kalabiliyor.

SOSYOLOJİNİN TEKNOLOJİK FORMASYONU

İşin teknolojik altyapı kısmında da tıpkı görünen kısmında olduğu gibi manipülasyona çok açık noktalar var. İletişim, çoğumuzun aşina olduğu üzere en temel düzeyde kaynak, alıcı, mesaj, kanal ve geribildirim üzerine kuruludur. İster kişilerarası iletişimde isterse bir şirketin kendi bilgisayar ağındaki işleyiş bu kavramlar üzerinden gelişir ve sürdürülür. Bu zincir içerisinde, özellikle verinin çok kritik değer taşıdığı ağlar içerisinde meydana gelebilecek her dış müdahale, ekonomik, stratejik, kurumsal ve sosyal yansımalara neden olur. Kimi zaman geri dönülmez sonuçlar açığa çıkabilir.

Savunma, finans, sağlık, lojistik, otomotiv ve benzeri sektörlerde verinin manipülasyonu ya da ağa yapılan kötü amaçlı müdahaleler, sayısız bileşenden oluşan sistemin güvenliğini, sürdürülebilirliğini riske atabilir. Dahası insan yaşamına kadar uzayabilecek sonuçlar açığa çıkabilir. Yazımızın girişinde, gerçekliğin toplum nezdindeki deformasyonunun olası yansımaları üzerinde fikir yürüttük. Ki içinde bulunduğumuz dünyada örneklerini, belki de fark ettiğimizden çok daha fazla sıklıkla yaşıyoruz.

YERELDEN EVRENSELE GÜVENLİK

İletişimin olduğu her noktada durum aynıdır. İster bir telefon konuşması, ister ağda haberleşen bilgisayarlar, isterse devasa finansal ağ yapıları olsun hepsi doğru, gerçek mesaja muhtaçtır. Gerçeklik ortadan kalktığı noktada devam eden iletişim hedeflenen neticeleri veremeyeceği gibi yıkıcı durumlar yaşanabilir. Bu açılardan ağı ve ağ altyapısını, birlikte hareket eden kitlelere benzetmek yanlış olmayacaktır. Doğru gibi algılanan yanlışlar er geç her noktada zarara neden olur. Gelişmiş ülkelerin kritik ağ yapılarında kendi teknolojilerini kullanmaya yönelmesi de söz konusu zararların önüne geçebilmek için oluşturulan stratejilerin bir parçasıdır. Kendi kaynaklarımızla inşa ettiğimiz teknolojik altyapılar ve cihazlar, dış müdahaleleri zorlaştırırken, bilgi güvenliğinin sağlanmasında önemli rol oynar.

Bir muhabere ortamında haberleşen iki askeri birimin uyumlu, güvenilir ve gerçek verilerle iletişim sağlaması şarttır. Ancak bu haberleşme, müdahaleye açık yapılar ve cihazlar üzerinden sağlandığında yukarıda çokça değindiğimiz manipülasyona karşı da korumasız hale gelirler. Son yıllarda özellikle savunma sanayinde yerlileşme çalışmalarına odaklanılması, söz konusu durumun asgari seviyeye çekilmesini hedefliyor ve önemli mesafe kat edilmiş durumda. Andasis olarak geliştirdiğimiz cihaz ve yazılımlarla sürecin destekçisi olmaya ve uluslararası ölçekte yüksek teknolojili ürünleri sektörlerimizin hizmetine sunmaya gayret gösteriyoruz. Çünkü biliyoruz ki gerçek ve doğru verilerle beslenen her yapı sürdürülebilirliğini garanti altına alır, hedeflenen sonuçlara ulaşmak mümkün hale gelir.

Bu sayede verilerin ve ağ bilgilerinin bir bilgisayardaki uygulamadan ağ medyası aracılığıyla başka bir bilgisayardaki bir uygulamaya nasıl iletildiği mimari bir modelle tanımlanmış oldu. Yedi katmandan oluşan OSI Modeli, yerini günümüzde yaygın olarak kullanılan ve dört katmandan oluşan TCP/IP Modeline bırakmış olsa da ağ kavramlarını incelemek ve anlamak için halen son derece önemlidir. Bu nedenle ağ iletişimi ile ilgili hem temel seviyede hem de ileri seviyede bilgi sahibi olmak isteyenler için hâkim olunması gereken bir konudur

OSI Modelinin yedi katmanı ve özellikleri şu şekilde özetlenebilir:

7. Uygulama Katmanı: Son kullanıcıya en yakın olan OSI katmanıdır. Yani bu hem OSI uygulama katmanıdır hem de kullanıcı doğrudan yazılımla, uygulamayla etkileşimde bulunur. Uygulama katmanı ağ servisini kullanacak olan programdır. Bu katman kullanıcıların gereksinimini karşılar.

6. Sunum Katmanı: Uygulama katmanındaki varlıkların arasındaki ortamı kurar. En önemli görevi yollanan verinin karşı bilgisayar tarafından anlaşılacak şekilde çevrilmesidir. Bu sayede farklı programların birbirlerinin verisini kullanabilmesi mümkün olur. Sunum katmanı uygulama katmanına verileri yollar daha sonra bu katmanda verinin yapısı, biçimi ile ilgili düzenlemeler yapılır, verinin formatı belirlenir. Ayrıca verinin şifrelenmesi, açılması, sıkıştırılması da bu katmanda yapılır.

5. Oturum katmanı: Cihazlar arasındaki bağlantıları kontrol eder. Yereldeki ve uzaktaki bağlantıları kurabilir, yönetebilir ve sonlandırabilir. Oturum katmanı, mesajlaşma kurallarından (full-duplex, half-duplex, simplex), uygulamalar arasındaki mesajlaşma kontrolünden, farklı birimlere gidecek verilerin gruplanmasından, mesajlaşmaya kalınan noktadan devam edilmesinden ya da yeniden alınmasından sorumludur.

4. Taşıma Katmanı: Değişken uzunluklu veri dizilerinin yani datagramların kaynak cihazdan hedef cihaza bir veya daha fazla ağ üzerinden servis kalitesini de koruyarak göndermeyi sağlar. Taşıma katmanı üst katmanlardan gelen veriyi ağ paketi boyutunda parçalara böler. TCP, UDP protokolleri bu katmanda çalışır. Bu protokoller hata kontrolü gibi görevleri de yerine getirir.

3. Ağ Katmanı: Veri paketine, verinin farklı bir ağa gönderilmesi gerektiğinde yönlendiricilerin kullanacağı bilginin eklendiği katmandır. Bu katmanda veriler paket olarak taşınır. Ağ katmanında iki istasyon arasında en ekonomik yoldan verinin iletimi kontrol edilir. Bu katman sayesinde verinin yönlendiriciler (router) aracılığıyla yönlendirilmesi sağlanır.

2. Veri Bağlantısı Katmanı: Fiziksel olarak bağlı iki cihaz arasında bağlantı kurmayı ve bu bağlantıyı sonlandırmayı sağlayan protokolü tanımlar. Ayrıca bu cihazlar arasındaki veri akış kontrolü için de protokol tanımlar. IEEE 802, veri bağlantısı katmanını Media Access Control (MAC) katmanı ve Logical Link Control (LLC) katmanı olmak üzere iki alt katmana ayırır.

1. Fiziksel Katman: Başlıca özellikleri veri bağlantısının elektriksel ve fiziksel özelliklerini ve bir cihaz ile cihazın fiziksel aktarım aracı (bakır, fiber optik kablo, radyo frekansı) arasındaki ilişkiyi ve aktarım modlarını (simplex, half duplex, full duplex) tanımlar. Bitlerin çözümlenmesi bu katmanda yapılır.

Teknoloji, karmaşık denklemlerin ardında son derece basit fikirlerin gerçeğe dönüşmesiyle ilerler. Bu basit fikirler için çok zengin bir kaynağa sahibiz; doğaya… Biyomimikri olarak adlandırılan, yalın ifadeyle ise doğanın kendi teknolojisini hayata uyarlayan bu yaklaşım, binlerce yıldır insanlığa yepyeni kapılar açıyor. Uçaklardan binalara, roketlerden deniz araçlarına kadar birçok güncel teknoloji, ilhamını doğadan alıyor. Modern iletişim ve interneti de bu kapsamda değerlendirmek yanlış olmaz. Çünkü doğa keşfettiklerimiz kadar henüz keşfedemediklerimizi de barındırıyor.

BAKIŞ AÇISI GERÇEĞİ DEĞİŞTİREBİLİR

Çok yakın zamanda dünyadan 117 ışık yılı uzakta, kendi yıldızının Goldilocks kuşağında yani yaşanabilir bölgesinde yeni bir gezegen keşfi yapıldı. Aslında bu zamana kadar da onlarcası kayıt altına alınmıştı. Yapılan tahminlere göre yalnızca kendi galaksimizde 300 milyon kadar yaşanabilir gezegen var. Birçoğunun dünyaya olan uzaklığı binlerce ışık yılıyla ifade edilirken 117 ışık yılı uzakta olan bir gezegenin keşfi çok heyecan verici. İşi matematiğe döktüğümüzde heyecanımız biraz kursakta kalıyor zira mevcut teknolojimizle söz konusu gezegene ulaşmak, bir milyon yıldan biraz fazla sürüyor. Işık hızına ulaşabilsek sorunu çözeceğiz. Burada da karşımıza fizik kanunları çıkıyor. Ama işin sihri de tam olarak söz konusu imkânsızlıklar ve yanıt bekleyen sorularda yatıyor. Bizden önceki nesillerin sahip olmadığı birçok şeye sahibiz çünkü onların yanıtlarını bilmediği birçok sorunun yanıtını biliyoruz. Sorular ve sorulara yanıt bulmak için sarf edilen gayret, felsefi olarak bilimin, teknolojinin tam odağında yer alıyor. Dünün gerçekleri bugün geçerliliklerini yitirdi. Bugün algıladığımız gerçek de büyük ihtimalle yarının ‘yanıtı bulunmuş’ soruları olacak. Tam olarak bir bayrak yarışı gibi. Bilgi aktarıldıkça, paylaşıldıkça, yeni çözümler yeni sorular yarattıkça uygarlığımız da gelişiyor. Biraz önce fizik kanunlarından bahsettik; biliyoruz ki onlar bile farklı boyutlarda farklı işliyor.

YERALTINDAKİ VERİ AKIŞI

Çeşitli kültürlerde ormanın kutsallığı, ruhu veya sesiyle ilgili mitler vardır. Bunların neredeyse tamamında ağaçlar birbirleriyle sıkı bir etkileşim halindedir. Birlikte hareket edebilme davranışı sergileyebilirler. Peki gerçekte öyle mi? Öyle olabileceğine dair tahminler vardı ama bilimsel olarak ortada bir kanıt yoktu. Şimdi ise son yıllarda yapılan çalışmalarla biliyoruz ki, bir ormandaki ağaçlar kendi aralarında – bizim için alışılmışın dışında olsa da – iletişim kurabiliyorlar. Zaten bir önceki bölümde özellikle bu fikrin üzerinde durduk. Güncel bilgilerimiz ve türümüze özgü algılarımız farklı seviyelerde ve yaşam biçimlerinde gerçekliğini yitirebiliyor. Orada gerçek başka işliyor. Bu işleyiş ormanlar için de geçerli. Ağaçların interneti veya doğanın kusursuz network’ü milyonlarca yıldır kendine özgü bir biyoteknoloji ile işliyor. Üstelik burada türler arası dayanışmaya da şahitlik ediyoruz. Muazzam bir bilgi ve gelecekte farklı yöntemler için insanlığa katkı sunabilecek bir ilham kaynağı…

Peki nasıl oluyor da ağaçlar hatta birçok bitki türü kendi aralarında koyu sohbetlere dalıp, yeri geldiğinde birbirlerine arka çıkabiliyor ya da savaşabiliyorlar? Bugün haklı olarak övündüğümüz ağımız ya da küresel network’ümüz ile benzer şekilde… İşin içinde kablosuz ağlar var mı, henüz bilmiyoruz ama milyonlarca yıldır kendini yenileyen başarılı bir kablolu haberleşmeden söz edebiliriz. Ayrıca bu doğal network’te de ethernet anahtarlayıcılar, yönlendiriciler, kodlar, protokoller ve bizim sistemimize benzer bileşenler hatta siber korsanlar bile mevcut.

DOĞANIN DONANIM BİRİMLERİ

Doğanın network’ünü anlamak için ona kulak vermek ya da önce nasıl kulak verebileceğimizi çözmek gerekir. Birçok canlı türünün farklı iletişim yöntemleri kullandığını, özellikle yunusların ve balinaların bu anlamda epey becerikli olduğunu biliyoruz. İşin bitki ve ağaçlar kısmında nasıl işlediğini ise son yıllarda yaptığı çalışmalarla öne çıkan bir bilim insanı olan Suzanne Simard’dan öğreniyoruz. Simard bu alanda araştırma yapan yegâne bilim insanı değil elbette. Son yıllarda yayınlanmış birçok önemli çalışma mevcut. Hepsi de genel olarak ormanlarda her gün her saniye gerçekleşen simbiyotik ilişkilerin bir network için altyapı oluşturduğuna dikkat çekiyor. Genel ifadeyle ormanı oluşturan ağaçlar, köklerinde ve çevresinde yetişen mantarların kurduğu bir ağ ile komşularıyla -bazı teorilere göre- ormanın uzak köşesindeki diğer ağaçlarla bile haberleşebiliyorlar. Ağaçlar, söz konusu mantar ağı sayesinde diğer ağaçlar ile kaynaklarını paylaşabiliyor, hasta ağaçlara fazladan besin iletebiliyor veya bir tehdide karşı kimyasallar salgılayabiliyorlar. Ağdaki daha yaşlı ‘ana ağaçlar’, bu sistem yoluyla gölgede kalan küçük fidanlara gerekli şekeri sağlayıp hayatta kalma şanslarını artırıyor. Hasta ya da ölmek üzere olan ağaçların bu mantar ağına aktardıkları kaynaklar, daha sağlıklı komşuları tarafından tüketiliyor. Bu arada bazı orkide türleri, bu ağa sızıp mesajları engellerken, kaynakları da çalıyor. İşte siber korsanlarımız onlar. Tıpkı insanlığın bilgiyi paylaşarak uygarlığını beslemesi, aksayan noktalarda birlikte hareket etmesi veya çıkarlar ortak olmadığında bir diğerini saf dışı bırakabilmek için kullandığı gibi…

Çevrebilimci Suzanne Simard’ın bu alanda öne çıkan çalışmasına göre, mantar miselleri ağaçların kendi akrabalarını tanımalarına, o bölgede hâkim tür olmalarına olanak tanıyor. Aradaki simbiyotik ilişkide mantarlar topraktaki değerli kaynakları ağaca aktarıyor, ağaç da fotosentez yaparak elde ettiği şekeri mantarla paylaşıyor. Bu ilişki bütün bir orman örtüsü boyunca ve altında devam ediyor. Mantarların oluşturduğu ağ, farklı mesajları iletmek için ağaçlar tarafından kullanılıyor. Tabii hepsi kimyasal olarak kodlanıyor ve diğer ağaç bu kodu çözebiliyor. Mesaj, kodlama, alıcı, verici, anahtarlama, yönlendirme gibi süreçler bizim ağımıza yakınsar şekilde “doğal network” içinde de gerçekleşiyor. Suzanne Simard’ın araştırmasına paralel olarak İngiltere’de gerçekleştirilen bir çalışmada da söz konusu ağların yalnızca ormanlarla sınırlı kalmayıp çayır bitkileri arasında da gerçekleştiği yönünde gözlemler yapılmış. Henüz kodlamanın veya yönlendirmenin dinamikleri, ağa özel yapısal bileşenler detaylarıyla açıklanabilmiş değil. Hatta bazı böcekler, tozlar, yapraklar gibi kanallarla kimyasal bağın kablosuz iletişimle sağlanabildiğine dair görüşler de var.  Bunlar çok ilginç, alışılagelmiş yaklaşımları dışarıda bırakan ve bizi hem doğaya hem evrene farklı bakmak için motive eden bilgiler. Uzak bir ormandaki ağacın kökünde gerçekleşen kimyasal iletişim, yerküreyi saran devasa ağın en küçük parçası olabilir. Buradaki bilginin sağlayacağı veriler daha önce hiç öngörmediğimiz bir gerçekliğin kapılarını aralayabilir. İster yanı başımızdaki yaşlı çınar, ister birkaç yüz ışık yılı uzaklıktaki bir gezegen. Dâhil olduğumuz ağın büyüklüğünü veya protokollerini bilemesek de önemli adımlar atıyoruz. Yeni adımların bizi yeni keşiflerle buluşturacağını biliyoruz…

GÜNCEL BİLGİLERİMİZ VE TÜRÜMÜZE ÖZGÜ ALGILARIMIZ FARKLI SEVİYELERDE VE YAŞAM BİÇİMLERİNDE GERÇEKLİĞİNİ YİTİREBİLİYOR. O YÜZDEN KABULLENİŞLERİN ÖTESİNDE, ÖZGÜN VE CESUR BAKABİLMEYİ BAŞARMAMIZ ŞART. BİLİM VE TEKNOLOJİ, BU YETENEKLERİN IŞIĞINDA GELİŞİMİNİ SÜRDÜREBİLİR. DOĞANIN SUNDUĞU İLHAM DÜN OLDUĞU GİBİ YARIN DA YEPYENİ BAŞLANGIÇLARA KAPI ARALAYACAKTIR.

rf_design_engineer

Job Description

Main role will be to involve active participation in the hardware design of in-house developed 2G, 3G, 4G and 5G cellular devices.

Requirements

  • BS degree in Electronics/ Communication Engineering.
  • Design and development of RF Power Amplifiers, Modulators, Synthesizer/PLL, Splitters / Combiners
  • Prototyping and final design creation and support, including initial PCB layout guidance and review
  • Managing of product testing both in-house and at third-party sub tiers
  • Understanding and development of present-day digital RF modulations techniques
  • Design RF/Microwave Power Amplifiers,mixers,switches and limiters.
  • Electrical circuits Schematic generation.
  • EMI and EMC consideration.
  • Simulation tools including ADS.
  • Schematic/PCB design tools including Altium.
  • Technical documentation generation.
  • Experience of real-time embedded software in the Linux environment.
  • Understanding of 5G and 4G 3GPP protocols is a plus.
  • Background in network protocols is a plus.

Seniority Level
Junior, Senior level

Employment Type
Full-time

Job Description

The main task will be to develop linux based embedded software on company’s in-house designed hardware based on network protocols.

Requirements

  • Students or Fresh Engineers who are passionate about Embedded System Design are welcome.
  • Eager to make a career in Embedded Software Design.
  • Background in embedded system development with programming languages C/C++.
  • Background in network protocols is a plus.

Seniority Level
Student, Junior Engineer

Employment Type
Part-time, Full-time